İnsan bir ormana benzer. Nasıl ki ormanda binlerce domuz, kurt, temiz ve pis huylu hayvan varsa, insanda da her türlü güzellik ve çirkinlik vardır.
İnsanoğlu menfî ve müsbet/olumlu ve olumsuz bütün vasıflarla donatılmıştır. Çünkü dünya imtihanı bunu gerektirmektedir. Ancak bu imtihanı kazanmak için insan kendindeki menfîlikleri yenmeli ve müsbet/olumlu özellikleri tecellî ettirmelidir. Cenâb-ı Hak buyurur:
“… Nefse ve ona birtakım kâbiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilhâm edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran (tezkiye eden) kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyân etmiştir.” (eş-Şems, 7-10)
Bu da kendini doğru bir şekilde tanımaktan geçer. İçindeki nefs yılanını göremeyen, ona karşı tedbir alamaz ve onun zehrine kurban gider. Bu sebeple «Kendini tanıyan Rabbini tanır.» (Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 361) buyrulmuştur.
Yüzün renginde, gönül hâlinden bir nişan vardır.
Hiç kimse hislerini hakkıyla saklamaya muktedir olamaz. Gönlündeki hislerin, bilhassa yüzünde mutlaka bir nişânesi bulunur ki, firâset ehlinin gözünden kaçmaz. Gören gözler için bütün çehreler, iç âlemlerin vitrinidir.
İnsana, kimse gözü gibi lalalık edemez.
İnsanın kendi gözü pürüzsüz bir ayna gibidir. Kendisine aksedenleri olduğu gibi akla ve gönle iletir. Bu mânâda eğer doğru kullanılırsa sadık ve güçlü bir eğitici vasfındadır. Bazen bir tek nazar, binlerce cilt kitaba bedel olur. Mesele gözdeki basar kuvvetini basîret ile takviye edebilmektir. Hâsılı beşerî faaliyetleri gerçekleştirmenin en önemli şartlarından biri de nûr-i basar, yani görme kabiliyetidir. Öğrenme ve yetişmenin bir şartı da görmek olduğundan, göz, her insan için en iyi bir lala demektir.
Sen, anılması güzel olan bir söz ol. Çünkü insan, kendi hakkında söylenilen güzel sözlerden ibarettir.
Eskiler, “Eşek ölür semeri kalır; yiğit ölür hüneri kalır.” demişlerdir. Esaslı insan, arkasından hayırla yâd edilmeye vesile olacak amel-i sâlihlere sahip olandır. Bu noktada insanlığın âbideleri olan Hak dostları en güzel örnektir. Onlar ömür boyu güzel bir söz misâli olgun yaşamışlar ve böylece gönüllerde ölümsüzleşmişlerdir.