Nefisle Mücadele
Kullukla ilgili âyetlere baktığımızda bir yandan
insanın sadece Allâh’a kulluk yapması emredilirken,
diğer taraftan da O’nun dışındakilere kulluk yapması
yasaklanmaktadır.
Yani insan hem Allâh’a kulluk
yapacak, hem de Allâh’a kulluğun dışındaki kulluklardan
da daima uzak kalacak. İşte işin bu tarafı, nefis
mücadelesi dediğimiz olaydır. Tasavvufî hayatın da
temellerinden olan nefis mücadelesi, Mesnevî’de de
birçok kez ele alınıp işlenmiştir. Mevlânâ, işe öncelikle
nefsi tanıtmakla başlamış ve aynı zamanda, Allâh’tan
başkasına kulluğun temelinde de nefse ubûdiyet olduğu
gerçeğini vurgulamıştır:
“Bütün putların anası, sizin nefsinizin putudur. Hariçte
görülen putlar birer yılandır, halbuki nefis putu bir
ejderhadır.
Nefis, çakmak taşı ile demirdir. Put ise çakmak
taşından sıçrayan kıvılcımdır. O kıvılcım su ile söner.
Put, testide duran kara sudur. Sen nefsi, bu gizli kara
suyun kaynağı bil.
Put kırmak kolaydır, hem de çok kolay, fakat nefis
putunu kırmayı kolay sanmak; bilgisizliktir, bilgisizlik..
Ey kardeş! Sen Allâh’ın emrine ve aziz Peygamberin
sünnetine uy da, ten Ebû Cehl’inden ve nefsani
isteklerden kurtul.”
Nefisle mücadele için, onu iyi tanımak gerektiği, bu
mücadelenin kolay olmadığı ve bunun da ancak Allâh’a
imanla mümkün olduğu şöyle vurgulanmıştır:
“Bu nefis, cehennemdir; cehennem ise öyle bir
ejderhadır ki, denizler bile onun ateşini söndüremez.
Nefsin cehennem ateşini, ancak Cenâb-ı Hakk’ın kudret
ayağı bastırır, söndürür. Zaten azgın nefsi öldürecek
oku da, Cenâb-ı Hakk’tan başkası atamaz.
Şunu iyi bil ki; safları bozan, dağıtan arslanla
savaşmak kolaydır. Asıl arslan, kendini tutan ve nefsini
alt edendir.”
Nefsi geniş geniş tanıtan Mevlânâ, nefisle ve nefsin en
azgın tarafı olan şehvet ateşiyle mücadele yolunu da
göstermiştir:
“Şehvet ateşinin çaresi nedir” Din nûrudur. Nasıl ki
cehennem mü’mine: Ey mü’min, çabuk geç, senin
nûrun benim ateşimi söndürüyor! diyecektir
Bu ateşi ne söndürür? Allâh’ın nûru. Nemrud’un ateşini
söndüren Hz. İbrahim’in nûrunu kendine üstad edin de,
Nemrud’a benzeyen nefsinin ateşinden, şu ödağacı
gibi olan bedenin kurtulsun.
Şehvet ateşi eksilip bitmez, ona dilediğini vermemekle
eksilir.
Bir ateşe odun attıkça, o ateş hiç söner mi? Hiç odunu
yakmaz olur mu?
Fakat odun atmazsan, ateş söner. Allâh’tan korkmak,
çekinmek şehvet ateşine su serper.
Şehvete kul-köle olan kimse, Allâh’ın indinde
kölelerden, alınıp satılan esirlerden daha değersizdir.
Şehvete kul olan kişi; Allâh’ın lütfundan, Allâh’ın
hususi nimetine erişmekten başka bir şeyle kulluktan
kurtulamaz.”
Allâh’a kulluğun ancak insanın nefsine kulluğu terk
etmesiyle başlayacağı, tartışmasız bir gerçektir.
Bu hususu Mevlânâ bazı örnekler vererek şöyle
anlatmaktadır:
“Nefsin ateşi söndükten sonra, gönül bahçesine ne
ekersen biter.
Laleler, ak güller, güzel kokulu marsimalar yetişir.
Beden ağacının dibine kurt düştü. Onu söküp ateşe
atmak, kulluk ederek, iyi işler yaparak onu öldürmek
gerek.”
Allâh’a kulluğun gerçek anlamda tahakkukunun, insanın
kendisini nefsani yaşayıştan uzak tutması ile mümkün
olduğu Mesnevî’nin başka bir yerinde, süt emen bir
bebekle meme ilişkisi örnek verilerek anlatılmaktadır:
“Demek ki bizim yaşayışımız, gerçek hayata
kavuşmamız; memeden kesilmeye, nefsani gıdalardan
vazgeçmeye bağlıdır. Ancak bu kesilme ile biz, manevi
gıdaları bulabileceğiz.
Ey Hakk yolunun yolcusu! Azar azar sen de kendini
nefsani gıdalardan çekmeye çalış, sözün özü budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder